Hani, solcu arkadaşlarım beni hep suçlarlar ya `Burjuva güzellemesi` ve/veya `Burjuva Demokrasisi güzellemesi` yapmakla. Aslında dönek, revizyonist, yorgun demokrat vb. diyecekler de, dilleri varmıyor. Diyeceklerini daha bir kibar söylüyorlar.
Anlamadıkları şu: Bir insan hem solcu, sosyalist (SPD`nin Godesberger Programı`ndan hareketle “Demokratik Sosyalizm“i kastediyorum.) olabilir ve hem de Burjuva Demokrasisi`ni ve Buruva Kültürü`nü övebilir. Gene aynı şekilde, bir insan hem demokratik sosyalist ve aynı zamanda inançlı olabilir. Aynı şekilde, bir insan hem sağcı ve hem de antiemperyalist olabileceği gibi. Almanya`da örnekleri var bütün bunların. Tek tük de olsa Türkiye`de de var aslında.
***
Lafı dolandırmadan söyleyelim. Yazımın başlığında dile getirdiğim “Dördüncü Güç“ yani basın, özgür olmalıdır. Bu, Demokrasi`nin olmazsa olmazıdır. Basına bu özgürlüğü en iyi sağlayan, bilebildiğim kadarıyla Burjuva Demokrasileri.
İşte örneği Almanya. Yasaların öngördüğü kurallara uymak ve verginizi ödemek kaydıyla istediğiniz gazeteyi veya dergiyi yayınlayabilirsiniz… En önemlisi de verginizi ödemeniz. İşte bu çok önemli. Almanya (Deutschland: Almanların Ülkesi) aslında tam bir “Deuschtland“ değil, tam bir “Steuerland“ (Vergi Ülkesi). Bu ülkede, vegi suçu işlediğinde bir ömür boyu Vergi Dairesi tarafından izlenirsin. Adam öldürdüğünde, cezanı çeker ve kurtulursun. Vergi Dairesi`yle takışmak o derece tehlikeli…
İyi güzel de, Almanya`da basın tam bir özgürlük içersinde mi? Formal olarak öyle görünüyor. Ama, bir de madalyonun öteki yüzü var. Yani toplum mühendisliği, yani insanların formatlanması ve de konjunktürel durumun basına empoze edilmesi…
***
İşte tam da bu noktada iki entellektüel çıktı ve Alman Basını`nın hal-i pür melalini gözler önüne serdi. Basın nasıl manipule ediliyor… Manupule edilen basın yayın organlarıyla toplum nasıl formatlanıyor…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.