SHP Eski Genel Başkanı ve Eski Ankara Belediye Başkanı Murat Karayalçın, Halk TV canlı yayınında İsmail Küçükkaya’nın “Yeni Bir Sabah” programına konuk oldu.
Karayalçın programda Altılı Masa ve cumhurbaşkanlığının parti üyeliği konularını değerlendirdi.
Sunucu Küçükkaya’nın ilk sorusu, “Altılı Masa’da tam uzlaşı deniliyor. Henüz daha aday konuşulmadı. Bile isteye en sona bırakılıyor, uzlaşmak durumundalar çünkü. Bu altı partili birlikteliği, bu toplantıyı siz bir yorumlar mısınız?” şeklindeydi.
Murat Karayalçın: Bu bir taslak ve biraz önce haberlerde de ifade edildiği gibi altı partinin yöneticileri; bunu Türkiye genelinde halkla paylaşacaklar, sonra TBMM’ye sunacaklar. Gelebilecek katkılara açık bir taslak olduğunu öncelikle ifade etmek istiyorum. Donmuş, son şekli verilmiş bir metin olmaktan çok üzerinde tam mutabakata varılmış bir taslak diye görmek ve hem halkın katılımını hem de TBMM’deki müzakerelerde sayın milletvekillerinin katkılarını almaya açık bir yaklaşım olarak görmek gerekiyor. Bu tür siyasi açıdan önem taşıyan metinlerin içeriğinden çok, onun kabulüne giden; onaylanmasına giden sürecin kendisi de önem taşımaktadır. Hem biçim önemli, hem öz önemlidir. Özetle bu katkılara açık olmalıdır.
İsmail Küçükkaya: Cumhurbaşkanının bir partiye üye olması ve o partiye üyeliğinin cumhurbaşkanlığı süresince devam etmesi bu bizim yeni gördüğümüz bir durum ve yadırgıyorum. Altı parti bu konuda uzlaştılar. Bunu yorumlar mısınız?
M.K: Türkiye’nin yazılı olmayan ahlak kuralları çerçevesinde bunun önem taşıdığını düşünüyorum. Aslında daha önceki tarihlere baktığımızda, rahmetli Özal Anavatan Partisi’nin genel başkanıydı. Cumhurbaşkanı seçildi, istifa etti. Biçimsel bir durum. Anavatan Partisi’nin genel başkanının birikimi orada duruyordu. Aynı şey rahmetli Demirel için de geçerli. Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı’ndan istifa etti. Ama Adalet Partisi’nin, Doğru Yol Partisi’nin Genel Başkanlığı kimliği doğal olarak duruyordu. Biçimsel olmakla birlikte bu bizim kültürümüzde ve Türkiye’nin siyasi kültüründe önem taşıyan bir jestti. Öyle görmek gerekir. O nedenle biz bunu CHP olarak çok önemsedik. 16 Nisan 2017 Referandumu’ndan önce de bu konu üzerinde çok durduk. Yurttaşlarımızı bu konu üzerinde aydınlatmaya çalıştık. Onlara bilgi sunmaya çalıştık. Yani bunun değiştirilmesi; cumhurbaşkanının seçildikten sonra da parti genel başkanlığını sürdürmesi, hem bizim yerleşik siyasi ahlak anlayışımıza tersti, geleneklerimize tersti. Hem de uygulamada çok ciddi sorunlar çıkarabilecek olan bir durumdu; nitekim de tam öyle oldu. Çünkü parti genel başkanını eleştirdiğinizde eleştirebiliyorsunuz; ama cumhurbaşkanı ile ilgili eleştirilerde belli kısıtlamalar var. Belli ifadeleri kullanamıyorsunuz vesaire. Şimdi o icraatı hangi kimliği ile yapmış? O açıklamayı hangi kimliği ile yapmakta? Cumhurbaşkanı kimliği ile mi o açıklamayı yapıyor? Ya da parti genel başkanı kimliği ile mi o açıklamayı yapmakta? Bunlar birbirine karışıyordu. İşlerine geldiği gibi bunu hakaret davasına çok kolay çevirebiliyorlardı. Dolayısıyla altı partinin liderleri çok doğru bir karar aldı. Seçildiği an siyasi kimliğini bir kenara bırakmalıdır. Siyasi bağlantıları tabii ki devam edecektir. Ama bizim anlayışımız böyle. Cumhurbaşkanı değil de cumhurbaşkanım ifadesini yurttaşların, sıradan insanların kullanabilmesi için siyasi parti kimliğini bırakması gerekiyor.