Değerli Okurlar,
Kitap okumamın yanı süre, uzun süredir www.biryudumkitap.com sayfası aboneliğim sayesinde e-postama her gün aşağıdakine benzer bir ileti alıyorum (tavsiye ederim). Bu iletinin ilk paragrafında yorumcunun eserden alıntılarda yaptığı paylaşım ve önerileri oluyor, devamında ise bir eserden kısa bir pasaj bazen de şiir oluyor. Genellikle yorumcunun notlarından bir kısmını biriktiriyorum ve yakında sizlerle birkaç yazımda paylaşmak istiyorum. Zira, hayata nasıl bakmamız, nasıl yaşamamız ve nasıl bir duruş göstermemize yönelik güzel öneri ve görüşler var. İte o paylaşımlardan birini olduğu gibi aktarıyorum.
Günaydın. Haldun Taner bir kitabında soruyor: “Saadet bu ömrün neresinde?” sonra bir başka kitabında yanıtlıyor sorusunu: “İnsan önemli dostlarım. Her şeyden önce insan.” Evvela temiz bir vicdanımız olacak sevgili okur. Temiz, kullanılmamış, vicdanlı insanlarla bir aile, temiz vicdanlı bir ülke, temiz vicdanlı bir dünya… Saadet bu umudun içinde gizli olacak. Hayal mi? Zaman gösterecek.
Bir ada arıyorum. Gürültüden uzak. Sisten ve pislikten uzak. Bir ada ki, kıyılarını berrak deniz okşasın, yumuşak yumuşak. Tuzlu deniz koksun suları. Hani çocukluğumuzdaki gibi. Hani insanlar onu lağım kokutmadan önceki. Korkusuzca gireyim sularına. Kulaçlayayım doya doya engine doğru. Arınsın, dinlensin, “yaylasını alsın” gözlerim onun sonsuz mavisinde. Eski bir gömlek misali bırakıp yoz kentin tüm pasını tortusunu arkamda, çıkıp silkineyim keyifli bir köpek gibi ince sıcak kumlarda.
Bir ada arıyorum. Sen ben kavgasından uzak. İnce hesaplardan. Bir ada ki, ona gelen unutsa adını, mesleğini, bencil ihtiraslarını. Soyunsa kinlerinden, hasetlerinden bir bir. Yeterince yer olduğundan kelli güneşin altında, denizde ve kıyıda, kimsenin gözü olmasa başkasının yerinde. Uzanıp düşünmemek, sadece yaşamak tadı ile yetinip bıraksa kendini kendine. Ayak oyunlarına sapmadan. Dedikodu yapmadan. Bıraksa kendini hafif rüzgâra, deniz minaresi gibi kozmik bir ezeli şarkıyı ta içinde duyarak.
Bir ada arıyorum. Hoyratlıktan uzak. Nankörlükten ve de küstahlıklardan. Bir ada ki herkes gülümserdir. Herkes kendisiyle ve âlemle barışık. Bir ada ki dürüstlük, dönekliği yok etmiş. Herkes birbirine soruyor bu eski ve olumsuz sözcüklerin anlamı ne? Kimse bilmiyor, unutmuş. Bir ada ki öfkeli bakamıyor insanlar. Homurdanmıyor hışımla. Uykusunda bile kavga yok.
Bir ada anıyorum. Rakamlardan uzak mı uzak. Para pul, kâr zarar konuşmak yasak. Bir ada ki bankeri yok, yüksek faizi yok. Tahvil, senet, karşılıksız bono, sertifika, çifte faiz bilinmez. O adada akıllılar yolunu bulup safdilleri sömürmez. Dar gelirli her fırsatta okkanın altına gitmez. Dar gelirli yok ki zaten, herkes eşit, tok gözlü. Tüketim hırsı yok edilmiş. Doğanın verdiği yeter. Aç açık yok ki ortada. Açgözlülük bilinmez.
Bir ada arıyorum. Politikadan uzak. İktidar hırsı yok. Kendinden başka düşünene tahammülsüzlük yok. Herkes eşit ada sever. Kimi kıyısını, kimi yamacını, tepelerini, çamlıklarını…
“Mademki benden değilsin, öyleyse bana karşısın” ham görüşü uğramamış adaya. Seçim sorunu, oy dalgası, partiler, koalisyon, Çince gibi sözcükler kullanılmıyor ada sakinlerince. Siyaset yok ki, siyasi suç kalsın.
Bir ada arıyorum. Gevezelikten, boş laftan uzak. Konuşmuş olmak için konuşmak, yasak. Her şeyin azı ve özü revaçta adada. Ve de bilhassa susmak. Çevreyi zırva ile kirletmemek, el âlemi çocuk yerine koymamak, yavan gerçekleri yeni bulunmuş vecizeler sanıp gevelememek, ada muaşeretinin ana ilkeleri. “Ağzı laf yapar” tanımı küfür sayılıyor ada sakinlerince. Hele konuşmasının boş içeriğini yüksek sesle konuşup bastırdığını sanmak, ayıbın ayıbı.
Bir ada anıyorum. Lodostan, basınçtan, elektrikli havadan, çevre kirlenmesinden uzak. Ilık bir rüzgârı eksik olmuyor yamaçlarında. Silip süpürerek ilahi bir vantilatör gibi tüm düşmanlıkları havadan.
Adanın iklimi: Dostluk. Hiç fırtına göstermiyor barometresi. Ve de meteoroloji raporu her gün şu sözlerle bitiyor: “Yağmur da olsa, kar da olsa aldırma. İçindeki güneş var ya. O yeter de artar sana. O aydınlatır, ısıtır seni, gökteki eksilince.”
Evet böyle bir ada arıyorum dostlarım. Temelli kalmak için değil. Biliyorum bırakmazlar nasıl olsa. İki gün, sadece iki gün. Havasız kalmış bir insanın burnuna geçici olarak bir oksijen maskesi takması gibi, boğuşmaya, dalaşmaya yeniden katılabilecek taze bir direnç stoku kazanmak için ihtiyacım var buna. Dünyanın hiçbir yerinde yok böyle bir ada, biliyorum. Olamaz da. Tabiat-ı eşyaya aykırıdır. Biliyorum, olmadığı için de bari iki gece üst üste o adanın düşünde avunayım istiyorum.
Bazen iyimser düşler de güç vermez mi insana?
Saygılarımla…