Muhalif- Ankara
CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, 2024 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ve 2022 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifinin tümü üzerindeki konuşmasında “Bu hükûmetin uzun vadeli bir stratejisi yoktur. Türkiye’yi nereden gelip nereye götüreceğine, nasıl bir yol izleyeceğine dair uzun vadeli bir strateji yoktur” dedi. Demokrasinin ‘yeterlilik şartına’ dikkat çeken Türeli, “Kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, özgür basın, Anayasa’daki terimiyle hür ve sansür edilemeyen bir basın; düşünce, ifade ve bu doğrultuda örgütlenme özgürlüğü; toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının özgürce kullanılması; sosyal haklar, barınma hakkı, çalışma hakkı ve çevre hakkı gibi bütün bu haklar anayasal haklardır. Ancak bugün bu haklar kullanılamamaktadır” dedi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ‘bürokrasinin kapasitesi yok olmuştur’ diyen Türeli, “ Bugün âdeta bir paralel devlet vardır, bir tarafta başkanlıklar, ofisler, kurullar, diğer tarafta da ise bakanlıklar olmakla birlikte aralarında belirlenmiş bir ilişki yoktur” diye konuştu.
Devletin kapatılan önemli kurumlarını tek tek sayan Türeli’nin konuşması şöyle:
Bu hükûmetin uzun vadeli bir stratejisi yoktur. Türkiye’yi nereden gelip nereye götüreceğine, nasıl bir yol izleyeceğine dair uzun vadeli bir strateji yoktur.
2011 yılında “2023 hedefleri” koyuldu ve bu on iki yıllık bir perspektif idi. Toplum da 2023 hedeflerinin olabilirliğini düşündü ancak bugün gelinen noktada 2023 yılı hedefleri çöpe atıldı ve bu hedefler 2053 yılına yani otuz yıl sonraya ertelendi. Bu da yapılan işlerin ne kadar plansız ve programsız olduğunu göstermektedir.
AKP hükûmetleri döneminde hazırlanmış kalkınma planlarına bakıldığında, hep aynı şeylerin tekrarlandığını ve hiçbir değişikliğin yapılmadığı görülmektedir. Cari işlemler problemi devam etmekte, vergi yapısındaki çarpıklık devam etmekte ve yine çalışma hayatındaki sorunlar devam etmektedir. Orta vadeli programlarda tıpkı kalkınma planında olduğu gibi birbirinin aynısı hatta “kopyala-yapıştır” formatındadır. Bütçeler, içinde yaşadığımız sorunları çözmemektedir.
TÜİK istatistiklerine göre; en yoksul yüzde 5’in millî gelirden aldığı pay binde 9’dur. En zengin yüzde 5’in millî gelirden aldığı pay ise yüzde 23,3’tür ve arada 26 kat fark vardır. Böyle dengesiz bir büyüme modeli olmaz. İş gücü ödemelerinin millî gelirden aldığı pay düşmektedir.
Bütçe sadece teknik bir metin değil, aynı zamanda politik bir metindir. Böyle bakıldığında da, bugün Türkiye’nin demokrasisini, mevcut sistemi göz önüne almak gerekmektedir. Bugünkü mevcut siyasal yönetim, çoğulculuk ve katılımcılıktan uzak, denge ve denetim mekanizmasının olmadığı, bir tek adam rejimidir.
Böyle ucube bir sistemin dünyanın hiçbir yerinde de bir benzeri yoktur. Bu sistemde yasama, yürütme ve yargı arasında güçler ayrılığı yoktur. Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı yoktur. Yasama, demokratik geleneklere uygun kanun yapım ve denetim fonksiyonlarını icra edemiyor ve yürütme, tek adam yönetimi altında rasyonalitesini kaybetmiş durumda.
Demokrasi sadece beş yılda gidilen bir sandık değildir; bu, demokrasi için şekil şartıdır, gereklilik şartıdır ama yeterlilik şartı değildir. “Yeterlilik şartı” , demokrasinin öz ve içerik olarak zenginleştirilmesidir. Kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, özgür basın, Anayasa’daki terimiyle hür ve sansür edilemeyen bir basın; düşünce, ifade ve bu doğrultuda örgütlenme özgürlüğü; toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının özgürce kullanılması; sosyal haklar, barınma hakkı, çalışma hakkı ve çevre hakkı gibi bütün bu haklar anayasal haklardır. Ancak bugün bu haklar kullanılamamaktadır. Bu sistem altında bürokrasinin kapasitesi yok olmuştur. Bugün âdeta bir paralel devlet vardır, bir tarafta başkanlıklar, ofisler, kurullar, diğer tarafta da ise bakanlıklar olmakla birlikte aralarında belirlenmiş bir ilişki yoktur. Devletin en önemli kurumları kapatılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının kapısına kilit vurulmuş, Devlet Personel Başkanlığı kapatılmıştır. Önemli olan kurumsal güçtür, o kurumlar güçlü olduğu zaman o ülke ekonomisi en büyük krizleri bile atlatır, hepsinin üstesinden gelir; yeter ki o kurumsal yapı olsun, yeter ki orada çalışan liyakatli insanlar olsun. Bilginin, birikimin, tecrübenin ve liyakatin önemli olduğu bir sistemi kurmak zorundayız, yoksa bir yere varamayız.
Piyasaların tahakkümü var, piyasalar içinde toplumsal kesimlerin müzakere ve pazarlık güçleri örselenmektedir. İşçilerin işveren karşısında, küçük üreticilerin tüccar karşısında, tüketicilerin marketler karşısında, kiracıların ev sahipleri karşısında pazarlık gücü gittikçe erimektedir. Her şeyin piyasaya bırakıldığı neo-liberal bir sistem Türkiye’de hiçbir şeyi çözmez.
Türkiye’nin gerçek, bütüncül bir kalkınma stratejisine ihtiyacı vardır. Sanayileşmeyi önceliğine alan, kamunun rolünü yeniden tanımlayan, ulusal üretici ve kaynakları kollayan, hem ihracata açık hem de kısmen ikame yapan ve planlamayı yeniden devreye koyan bir model olmak zorunda ve bütçenin gelecek yaklaşımları önemli olmaktadır. Bütçenin literatürdeki en önemli konularından biri kuşaklar arası bütçeleme yaklaşımıdır.