Zafer Toprak kimdir?
1946 yılında İstanbul’da doğan Zafer Toprak, Türk tarihçileri arasında önde gelen bir isimdi. Yazar ve akademisyen olan Zafer Toprak, Saint Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdi ve 1969’da Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Londra Üniversitesi’nde, doktorasını da İstanbul İktisat Fakültesi’nde yaptı. Akademik çalışmaları, 19. ve 20. yüzyıl Türk tarihi üzerineydi. 20’den fazla kitabı ve 250’den fazla makalesi bulunan Zafer Toprak’ın eserlerinin bir kısmı İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca olarak da yayınlandı.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Sümerbank, Akbank, Yapı Kredi Bankası, Milli Reasürans, Anadolu Sigorta ve Borusan gibi kuruluşlar için kurumsal tarih kitaplarını hazırladı. Toplum ve Bilim dergisi ve Yurt Yayınları’nın kurucuları arasında yer aldı. 11 ciltlik Yurt Ansiklopedisi’nin ve 8 ciltlik Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nin genel koordinatörlüklerini üstlendi. Tarih ve Toplum ve Toplumsal Tarih, İstanbul Dergisi gibi yayınlar ile Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi ve Yurt Yayınları yayın kurullarında görev aldı. Tarih Vakfı’ın kurucuları arasında yer aldı. Avrupa Bilim Vakfı projelerinde yöneticilik yaptı ve birçok uluslararası sempozyum düzenledi.
Türkiye İş Bankası Finans Müzesi’ni ve Asım Kocabıyık Borusan Müzesi’ni kurdu. Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası ve Türkiye İş Bankası’nın sergilerinde küratörlük yaptı. Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümü nedeniyle hazırladığı “Lozan’dan Cumhuriyet’e İsmet İnönü” sergisi Türkiye’nin değişik kentlerini dolaştı. Son sergisi “Entelektüel Tarihimizde Kırılma Noktası: Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi” Boğaziçi Üniversitesi’nde açıldı. Boğaziçi Üniversitesi Prof. Dr. Aptullah Kuran Üstün Hizmet Ödülü’nü, İttihat-Terakki ve Cihan Harbi adlı kitabıyla Osmanlı Bankası-Garanti Bankası Bankacılık ve Finans Tarihi Ödülü’nü, Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji adlı eseriyle de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülü’nü kazandı.
1972’de Londra Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladı. 1977’de Boğaziçi Üniversitesi Beşeri Bilimler Bölümü’ne katıldı. Minnesota ve Paris üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak bulundu. Uzun yıllar St. Olaf Üniversitesi’nin Orta Doğu programı İstanbul direktörlüğünü yürüttü ve bu hizmetinden dolayı kendisine fahri doktora verildi. 1992-2013 yılları arası Boğaziçi Üniversitesi’nin doktora programlarının yer aldığı Atatürk Enstitüsü’nün başında bulundu. Bilim Akademisi’nin asli üyesiydi.
Eserleri
1908-1918 Yılları Arasında Türk Milli Ekonomisi, Ankara, 1982;
Türkiye’de Tarımsal Yapılar 1923-2000, Ankara, 1988;
Sümerbank: Kurumsal Bir Tarih, İstanbul, 1990;
Ulusal Ekonomi – Ulusal Burjuvazi, İstanbul, 1995;
İttihat ve Terakki ve Devletçilik, İstanbul, 1995;
İmparatorluk Borçlarından Global Arzlara – İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın Yükselişi, İstanbul, 1995;
Geçmiş için Bir Gelecek – Akbank’ın Kurumsal Tarihi, İstanbul, 1998;
İttihad – Terakki ve Cihan Harbi, İstanbul, 2003;
Türkiye’de Milli İktisat (Eserin 30. yılında yeniden özel baskı ile), İstanbul, 2012;
Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji, İstanbul, 2012;
Türkiye’de Popülizm 1908 – 1923, İstanbul, 2013;
Cumhuriyet’in Başarı Öyküsü Asım Kocabıyık, İstanbul, 1924-2012, 2014;
Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (1908-1935), İstanbul, 2015;
Türkiye’de İşçi Sınıfı 1908-1946 (Tuba Akekmekçi ile), İstanbul, 2016
En önemli Atatürk biyografilerinden birine imza attı
“Atatürk ve Kurucu Felsefenin Evrimi” kitabı ile Atatürk’ün fikriyatını kaleme alan Zafer Toprak, Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte Atatürk hakkında şunları söylemişti:
“Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluş evresinde en güncel kitaplık Atatürk’ün kitaplığıydı. Çoğu kitap bizzat Atatürk ve yakın çevresi tarafından yurt dışına ısmarlanmıştı.
Çankaya Kitaplığı, tüm reform girişimleriyle eşgüdüm içerisinde olan, o gün için Fransızca üzerinden Batı’nın izini süren bir bilgi hazinesiydi. Atatürk yurt dışına sürekli kitap siparişi vermiş bir devlet adamıydı.
Çağın en güncel sosyal ve beşeri bilim eserleri 30’lu yılların kültür devriminin yapı taşlarını oluşturacak ve Türkiye’de sosyal ve beşeri bilimlerin inşasında önemli bir rol oynayacaktı.
Kitaplık her şeyden önce Osmanlı’nın çağdaşlaşma sürecinde 18. yüzyıl Aydınlanma çağı düşünürlerini, 1789 Fransız Devrimi’ni ve 1870 ertesi Üçüncü Cumhuriyet Fransası’nı kapsıyordu.
Bu evrelerin düşünürlerinin, bir neslin, Atatürk’ün de mensup olduğu Jön Türk neslinin fikir dağarcığını ne denli derinden etkilemiş olduğunu kanıtlıyordu.
Bence kurucu felsefenin omurgasını egemenlik oluşturuyor. Atatürk’ün “hakimiyet-i milliye” dediği bu yapı güçler birliği üzerine inşa edilmiş. Ana referansı ise Rousseau… Bunu söylevlerinde bariz bir biçimde görüyoruz.
Milli Mücadele’nin en kritik günlerinde, Atatürk Rousseau’nun Toplumsal Sözleşme başlıklı eserini okuyor ve orada “milli irade”nin ne denli önemli olduğunu görüyor. Meşrutiyet yıllarında ülkeyi çıkmaza sürükleyen anayasal yapıdan da ders alarak Rousseau’nun “güçler birliği” anlayışını benimsiyor. Hukuk bölümümün ilk halkasını bundan böyle “Halkın İradesi ve Hâkimiyet” fikri oluşturuyor.
Hukuk bölümünün diğer iki alt-bölümü “Şer’i Hukuktan Nizami Hukuka” geçişi, ve “Jön Türkler, Hak ve Hürriyetler”den oluşuyor. Atatürk’ün Cumhuriyet’i inşa ederken en büyük kaygılarından birini laiklik oluşturuyor. Laiklik ise ancak şer’i hukukun devre dışı bırakılarak tıpkı Fransa’da olduğu gibi egemenlik anlayışının tanrısal güçten alınarak millete intikal ettirilmesini gerektiriyor.
Süreç aslında Tanzimat ile birlikte başlamış, ama özel hukuk bir türlü şer’i normlardan arındırılamıyor. Bunu gerçekleştirecek olan Atatürk. Medeni Kanun büyük bir devrim.
Bu noktaya varabilmek için ise Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Osmanlı-Türk hukuk sistemini mevzuat ve uygulamalar dahil eni konu ele almak gerekiyor. “Şer’i Hukuktan Nizami Hukuka” geçiş başlığı altında bunu yaptık.
Yeni hukuk düzeninde diğer sorun hürriyetler… Osmanlı’da hürriyetler üzerine düşünsel süreç izlendikten sonra Cumhuriyet’te hürriyet kavramına geliyoruz.
Gene Rousseau’dan hareket ederek Cumhuriyet’in “eşitlik”e önem verirken “hürriyet”in geri planda kaldığını söylüyoruz. Bunu yaparken de kamu hukukçusu Yavuz Abadan’ın yapmış olduğu bir ayırımı öne çıkarıyoruz.”